

(HABER: BURHAN YEŞİLTAŞ)- İstanbul’un tarih kokulu sokaklarında, kalabalığın içinden ince bir rayiha yükselir. Bu rayiha, Sultan II. Abdülhamit’in izniyle doğan ve 1888’den bu yana kuşaktan kuşağa aktarılan bir mutfak geleneğinin nefesidir. Hacı Abdullah Lokantası, sadece İstanbul’un en eski lokantalarından biri değil, Osmanlı-Türk mutfağının yaşayan bir hafızası gibi çalışır. Ve bu hafızanın günümüzdeki bekçilerinden biri, Bolulu Genel Müdür Turgut Gülen.
BOLULU İSİMLERİN ELİNDE YAŞAYAN BİR ASIRLIK LEZZET
Lokantanın hem ortağı hem de mutfak kültürünün taşıyıcıları arasında iki Bolulu isim yer alıyor: Hacı Mehmet Gülen ve Hacı Rasim Akcan. Yıllardır mutfağın ateşi, bu ustaların tecrübesiyle aynı tonda, aynı sıcaklıkta yanmayı sürdürüyor. Genel Müdür Turgut Gülen de Beyoğlu’nun kalbindeki bu lezzet mabedinin günlük ritmini, özenli bir saat ustası gibi ayarlıyor. Lokantanın ortakları arasında Elazığlı Hacı Fahri Gündüz ve Siirtli Hacı Abdullah Korun’da yer alıyor.
“USTADAN ÇIRAĞA” 137 YILLIK BİR ZİNCİR
Gülen, lokantanın resmi internet sitesindeki yazısına etkileyici bir cümleyle başlıyor:
“Hacı Abdullah Lokantası’nın asırlık tarihi Ahilik Teşkilatı’nın devamıdır.”
Bu cümle, hikâyenin ruhunu da özetliyor. Çünkü burada her şey “ustadan çırağa” aktarılan bir emanet gibi korunuyor. Tarifler, pişirme teknikleri, sunum anlayışı ve en önemlisi lokantanın karakteri, 1888’den bu yana aynı kararlılıkla yaşatılıyor.
SULTAN’IN RUHSATIYLA AÇILAN LOKANTA
Dönemin Karaköy Rıhtımı’nda “Abdullah Efendi” adıyla kurulan lokantanın işletme ruhsatı doğrudan Sultan II. Abdülhamit tarafından verildi. Resmi heyetlerin ağırlandığı bu lokanta, bir zamanların İstanbul protokol salonu gibiydi.
1915’te Beyoğlu’na taşınan Abdullah Efendi Lokantası, önce Rumeli Han’da, ardından Sadri Alışık Sokağı’nda “Hacı Salih” adıyla hizmet verdi. 1958’de Ağa Camii yanındaki bugünkü yerine yerleşti.
1983 yılına gelindiğindeyse kader bir kapı daha araladı ve lokanta, tıpkı 1888’deki gibi “Hacı Abdullah” adını yeniden aldı.
LEZZETTEN TAVİZ YOK
Hacı Abdullah Lokantası’nın menüsü, zamana meydan okuyan bir sofra gibi. Haşlamalar, et yemekleri, ızgaralar, zeytinyağlılar, pilavlar, sebzeler, tatlılar ve ünü Beyoğlu’nun dışına taşmış turşu ile kompostolar. Bütün bu lezzetler, 100 yılı aşan bir geleneğin sakince birikmiş tadını taşıyor.
BOLULU GÜLEN’DEN TARİHİN İÇİNE AÇILAN PENCERE
Genel Müdür Turgut Gülen, lokantanın hikayesini, tıpkı bir arşiv defterini açıyormuş gibi aktarıyor:
“Hacı Abdullah’ta iki kural da geçerli değildir. Hacı Abdullah’ın 1888 yılında başlayan serüveni ‘Ustadan Çırağa’ devralınarak gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Karaköy Rıhtımı’nda ‘Abdullah Efendi’ adıyla bir lokanta açılır. Lokantanın işletme ruhsatı bizzat Sultan II. Abdülhamit Han tarafından verilir. Ülkeleri adına İstanbul’u ziyaret eden resmi ve özel heyetler, Abdullah Efendi’de ağırlanır. 1915’te ise Abdullah Efendi Lokantası, Karaköy Rıhtımı’ndan Beyoğlu’na taşınır. İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Rumeli Han’ın zemin katında hizmetine devam eder.
1940 yılında ise Abdullah Efendi, Rumeli Han’da 25 yıl yerli yabancı çok sayıda ünlü misafirlerini ağırladıktan sonra yine ‘Usta Çırak’ nöbet değişimiyle, eski adı Bursa Sokak ve Ahududu Sokak, yeni adıyla Sadri Alışık olan, Türk Sineması’nın kalbinin attığı sokağa taşınır ve Hacı Salih ismini alır.
Abdullah Efendi ve Hacı Salih adıyla kalitesinden hiç taviz vermeden Osmanlı-Türk Mutfağının bütün özelliklerini taşıyan lokanta, 1958 yılında şimdiki bulunduğu yerine, Ağa Camii yanındaki Sakızağacı Caddesi’ne taşınır. Lokantaya adını veren ‘Hacı Salih’, ilerleyen yaşını göz önünde bulundurarak, O’da 1888′den buyana sürdürülen geleneğe uyar ve yetiştirdiği çıraklarına, yani hizmetin emekçilerine, ustalarına devreder.
‘Hacı Salih’ ismi, resmi prosedür gereği değişmek zorunda kalır. 1983 yılında bir tevafuk sonucu yine 1888′li yıllardaki ismine rücu eder ve ‘Hacı Abdullah’ ismini alır.”
Hacı Abdullah Lokantası, tarihin içinden süzülmüş bir kültürün bugünkü hali. Bolulu isimlerin yönetimindeki bu asırlık mekanda, mutfak bir meslek değil, bir miras gibi korunuyor. İstanbul’un yüzlerce hikaye arasından sıyrılıp hâlâ ilk günkü gibi ayakta durabilmesi de tam olarak bu yüzden.
131 kez okundu.

Spor Hukuksuzluğu: E-Bilet
Av.Burak MENGÜ 12.06.2014 21:17
''ÖZEN''Lİ ÇALIŞMANIN SONUCU ...
Cengizhan Sevindik 13.06.2014 00:11
1 Günde ne yapıyorum?
Canan AKARCA KUZU 12.08.2014 22:24
Boluspor Bunu Başarırsa İlk Altı İçin Söz Sahibi Olabilir
Namet Ateş 05.02.2015 21:24
Tüfekçi ve Boluspor !
Fatih GÜNDÜZ 05.10.2015 22:04
İyi Futbol Kötü Skor Samsun
Yazı Yorum 25.02.2016 00:24
RUS RULETİ
Rıdvan ALAYLI 07.12.2017 10:21
“YEKTEN”...
Hüseyin TAYŞİ 09.12.2018 20:04
Alt tarafı bir arma değil mi?
KONUK YAZAR 06.11.2019 19:52
BU LİGİN SEFİRİ
Fahri GÜNDÜZ 10.07.2022 00:43
Konsantre ve Konserve Oyuncular
Mustafa Nuri Gürsoy 15.10.2022 16:22
Görev Bizde!
Ahmet ÇETİNLİ 18.02.2024 20:09